Duvarların
İçindeki Sıçanlar
Cthulhu
Mitosunun yaratıcısı Amerikalı yazar Howard Phillips Lovecraft eserlerinde
korku ve bilim kurguyu birleştiren ilk yazardır. Kendi deyimiyle garip kurgu
tarzında hikâyeler yazmaktadır. Aynı zamanda yaratıcısı olduğu Kozmik akımının ve Gotik akımının izleri eserlerinde görülebilmektedir.
İncelenecek eser Dost kitabevi yayınlarından çıkan H.P Lovecraft Toplu Eserleri 3 isimli kitapta geçen Duvarların
İçindeki Sıçanlar hikâyesi olacaktır. Birinci baskısı Mart 2004, Ankara’dır.
Kaynak Metin derleme olarak Augusth Derleth tarafından 1963, 1964, 1965
yıllarında The Call of Cthulhu and Other Weird Stories (Omnibus Edition)
ismiyle basılmıştır. Eserleri Türkçeye çeviren çevirmen Hasan Fehmi Nemlidir.
Kendisi ODTÜ Kimya Mühendisliği bölümünü bitirmiş ve 15 sene kadar üretim
mühendisliği yapmıştır. “Şimdiye dek Rousseau, Voltaire, E.A. Poe, E. Abbott
Abbott, C.H. Hinton, A. Machen, Lord Dunsany, Richard Burton'dan yaptığı
çeviriler yayımlandı” (İmge Yayınevi). Bu eserin çevirisini incelerken,
çevirmenin çeviri öncesi süreçte yaşadığı düşünülen çevirinin kaynak mı yoksa
erek kutba mı daha yakın olması gerektiği dolayısıyla bu sebepten ötürü
yaşadığı eşdeğerlilik arayışı ele alınacaktır. Daha sonra bu kaygıyla ortaya
çıkan dipnotlar ile bu çeviri eser ile çevirmenin görünürlüğü ele alınacaktır.
Yine dipnotlarla bağlantılı olarak neden böyle bir yöntem seçildiğini ve bunun
amacını sorgulanacak ve eleştiri sonlandırılacaktır. Bu süreçte çeviri metnini
eleştirilirken Gideon Toury’nin Önsel Norm, Çeviri Süreci Normları, Matriks
Normları ile eleştirilen noktalar desteklenecektir.
Öncelikle
çevirmenin artalanını ele alındığı zaman kendisinin lisans eğitimini Orta Doğu
Teknik Üniversitesinin Kimya Mühendisliği bölümünde aldığını görülmektedir.
Kendisinin bir çevirmenlik eğitimi almadığı söylenebilir. Lakin çevirdiği
yazarlara baktığımız zaman kendisinin bu çevirdiği metin türlerine ilgisi
olduğunu ve bu alanda çeviri yapmaya ilgisi olduğu söylenebilir. Kendisi
Rousseau, Voltaire, E.A. Poe, E. Abbott Abbott, C.H Hinton, A. Machen, Lord
Dunsany, Richard Burton’dan çeviriler yapmıştır. Çevirmenlik eğitimi almamış
olmamasına rağmen bu tür metinlere ilgisi olduğu için erek kitlesinin
kendisinden olan beklentilere hâkim olduğu dolayısıyla çevirisini yer yer kaynak
kutup odaklı yer yer ise erek kutup odaklı yapmaya çalıştığı gözlemlenmiştir. Örnekleri
incelediğimiz zaman çevirmenin cümle yapılarına sadık kalmaya çalıştığı ve
kaynak kutba yaklaştığı kısımlar gözlemlenebilmektedir.
Örnek
1.
“Exham Priory itself
I saw without emotion, a jumble of tottering mediaeval ruins covered with
lichens and honeycombed with rooks’ nests, perched perilously upon a
precipice, and denuded of floors or other interior features save the stone
walls of the separate towers.”
|
Exham Manastırı'nın
kendisini de gördüm, ancak hiç heyecanlanmadım: Bir uçurumun tepesine
tehlikeli bir şekilde tünemiş, kuleleri arasındaki taş duvarlar dışında zemin
ve iç bölmelerden yoksun, likenlerle kaplanmış, karga yuvalarıyla delik
deşik, ortaçağdan kalma yıkıldı yıkılacak bir harabe.
|
Yukarıdaki
örnekte görülebileceği üzere çevirmen Newmark’ın yaptığı sıralama göz önünde
bulundurulduğu zaman elinden geldiğince sözcüğü sözcüğüne çeviri yapmaya
çalışıyor ve dolayısıyla ortaya söz dizimsel bir çeviri çıkıyor (Yazıcı s.98). Bu sebeple ortaya anlamsal bir çeviri ortaya
çıkıyor. Yani “... ‘anlamsal çeviri’, erek dilin elverdiği ölçüde kaynak metnin
sözdizimsel ve anlamsal yapısına sadık kalarak özgün metnin bağlamsal anlamını
yakalamaktır” (Yazıcı s.99). Yine çevirmen erek dilin kendisine sunduğu imkânlarla
sınırlı olarak kaynak metnin bir eşdeğerini yaratmaya çalışıyor. Çevirmenin
böyle bir yol izlemesinin sebebi aslında okuyucularının beklentisinin bu
olduğunu düşünmesi olabilir fakat bu konuya yazının ilerleyen bölümlerinde daha
detaylı şekilde yer verilecektir.
Örnek
2
I was much less
disturbed by the vaguer tales of wails and howlings in the barren, windswept
valley beneath the limestone cliff; of the graveyard stenches after the
spring rains; of the floundering, squealing white thing on which Sir John
Clave’s horse had trod one night in a lonely field; and of the servant who
had gone mad at what he saw in the priory in the full light of day.
|
Kireçtaşı uçurumun
dibindeki, rüzgârlara açık, kıraç vadiden duyulan inleme ve ulumalarla, bahar
yağmurlarından sonra mezarlıklardan yükselen kokularla, Sir John Clave'ın atının
bir gece ıssız bir tarlada çiğnediği çam urların içinde debelenen, ciyaklayan
beyaz şeyle ve manastırda güpegündüz gördüğü bir şey yüzünden aklını kaçıran hizmetkârla
ilgili anlamı daha da bulanık öykülerden ise daha az rahatsızlık duydum.
|
Örnek
3
He came to me in my
study, a lofty west room on the second storey, with hroined arches, black oak
panelling, and a triple Gothic window overlooking the limestone cliff and
desolate valley; and even as he spoke I saw the jetty form of Nigger-Man
creeping along the west wall and scratching at the new panels which overlaid
the ancient stone.
|
Hizmetkâr, kemerleri
tavanın ortasında birleşen, duvarları kara meşeyle kaplı, kireçtaşı uçurumla
ıssız vadiye bakan üç Gotik penceresi olan ikinci katta batı yönündeki
kocaman bir oda olan çalışma odama geldi ve daha o konuşurken bile, batı
duvarı boyunca sürünen, eski duvarların üzerindeki yeni panodan tırmalayan
Nigger-Man'in kapkara şeklini gördüm.
|
Örnek
4
They must know it was
the rats; the slithering scurrying rats whose scampering will never let me
sleep; the daemon rats that race behind the padding in this room and beckon
me down to greater horrors than I have ever known; the rats they can never
hear; the rats, the rats in the walls.
|
Bunu delicesine
seğirten sıçanların, koşuşturmaları beni asla uyutmayan sıçanların, bu
duvarların yumuşak kaplamalarının gerisinde bir yarış tutturan ve beni
bildiğim tüm dehşetli şeylerden daha büyük dehşetlere çağıran sıçanların,
onların hiçbir zaman duyamayacakları sıçanların, sıçanların, şu duvarların
içindeki sıçanların yapmış olduğunu bilmeleri gerekir.
|
Örnek
2, 3, 4 üzerinde görülebileceği üzerinde farklı çeviri kararları alabilecekken
çevirmen koruması gerektiğini düşündüğü kaynak metin yapısını aynı şekilde erek
metne aktarmaya çalıştığı görülüyor. Bu aktarım süresince sadece cümle yapıları
aynı şekilde aktarılıyor fakat içerik erek dizgenin el verdiği sürece
aktarılabiliyor. Yani aslında tam olarak kaynak kutuplu bir çeviri demek mümkün
değil çünkü bunu Gideon Toury’nin önsel norm çalışmasında “... hiçbir çevirinin
baştan aşağı erek odaklı ya da kaynak odaklı olduğu düşünülemez” şeklinde
görmek mümkün (Yazıcı s.134). Çevirmen çeviri süreci boyunca yer yer kaynak kutba
yakınlaşıyor yine yer yer gerek dipnotlarla olsun gerekse çeviri kararları
olsun erek kutba yaklaşıyor.
İkinci
olarak üzerinde durulacak konu ise çevirmenin tercih ettiği dipnot stratejisi
ve çevirmenin görünürlüğü. 25 sayfalık çeviri eserde kullanılan dipnot sayısı
27 olduğunu görüyoruz. Çevirmen yoğun bir şekilde dipnot kullanmayı tercih
etmiş. Bu sayede okuyucuya bu eserin bir çeviri eser olduğu sık sık
hatırlatılıyor ve belki de okuyan kitle bunu dikkate alarak farklı bir algılama
ve bakış açısıyla üretilen bu çeviri metnini tüketiyor. Çevirmenin dipnot
olarak kendisini görünür kılmasını ve verdiği dipnotların içerikleri
incelendiği zaman yine yazının daha önceki kısımlarında bahsedildiği gibi
kendisinin buna benzer metin türlerine olan ilgisi ve dolayısıyla erek
okuyucunun beklentilerine hâkim olması sebebiyle böyle bir stratejiye
başvurduğu ve ortaya işlevsel ve başarılı bir iş çıkmış denebilir. “Çeviri ve
çeviribilim tarihine dönüp bakıldığında çevirmenin çeviri karşısında genellikle
arka plana itildiği görülmektedir”
(Doğru, 2016) Doğru’nun bahsettiği olgunun tam tersine çevirmenin bu
dipnotlarındaki ilettiği mesaja bakıldığı zaman kendisini bir çevirmen olarak
ön plana çıkarmayı amaçladığı değil sadece erek kitlesini düşünerek onların
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla böyle bir stratejiye başvurduğunu
söyleyebiliriz. İthaki yayınlarının 2000 yılında Cthulhu’nun Çağrısı adıyla yayınladığı
ve içerisinde Duvarlardaki Fareler olarak geçen esere bakıldığı zaman
çevirmenin dipnot kullanmadığı görülüyor. İthaki yayınlarından çıkan eserin
çevirmeni kendisini ön plana çıkarmayı düşünmemiş ve metin içerisindeki öğeleri
okuyucuların kendisinin keşfetmesi gerektiğini düşünmüştür. Fakat Hasan Fehmi
Nemli kendisini görünür kılarak böyle bir yol takip etmemiştir. Aşağıdaki
örneklerde bu çerçevede çevirmenin neden bu yönteme başvurduğu incelenecektir.
Örnek
1— Birinci James
1) Birinci James:
İngiltere ve İskoçya kralı (1603-1625 ve 1576-1625). (ç.n.)
|
Örnek
2—Romanesk
3) Romanesk:
Avrupa'nın on birinci ve on ikinci yüzyıllardaki mimarisi. (ç.n.)
|
Örnek
3— Druid
4) Druidler, Galya,
Britanya ve İrlanda'nın Keltleri arasında dinsel bir rütbe idi. (ç.n.)
|
Örnek
4— Kelt
5) Metinde 'Cymric'.
Cymru, Galler ülkesi insanları için kullanılan yerel terim. Cymric terimi,
Keltlerin güneyde yaşayan kolunu, kuzeyde yaşayan Gallilerden ayırt etmek
için kullanılmaktaydı. (ç.n.)
|
Örnek
5— Paris Yeşili
14) Arsenik trioksit
ve bakır asetattan hazırlanan böcek öldürücü bir toz. (ç.n.)
|
Örnek
1, 2, 3, 4, 5’e bakıldığı zaman çevirmenin metin içerisinde geçen ifade ve
bilgilere açıklık getirmek istediği ve okuru bunlar hakkında bilgilendirmek
istediği göze çarpıyor. Çünkü İthaki yayınlarından çıkan esere bakıldığı zaman
bu tür bilgilerin dipnot vasıtasıyla okurlara açıklanmadığı görülüyor. Bu akla
çevirmenin yükümlülükleri arasına girip girmeyeceğini getirebilir. Fakat bu
farklı bir yazının konusu olarak ele alınabilir. Çevirmenin burada okuyucunun
beklentilerine hâkim olarak erek kültüre uzak olan bu kaynak kültürün
öğelerinin dipnot vasıtasıyla okura aktarılmasının okuyucu açısından metnin
daha kavranmasını ve işlevsel olarak okunması için böylesine bir yönteme
başvurduğu düşünülebilir. “Matriks normlarda çevirmen metni ne şekilde bölümlendireceğine
karar verir. Nerelerde ekleme, kısaltma, atlama yapacağı türünden kararlar bu
normlarla ilgilidir (2000:202-203).” (İÇÖZ, 343). Çevirmen aslında metin
içerisinde bu tür bilgileri açıklamayı tercih edebilirdi fakat belki de metin
içerisindeki tutarlılığı ve yazarın özelliklerini kaybettireceği düşüncesiyle
dipnot olarak açıklamayı seçmiş olabilir.
Örnek
6
8) Lovecraft‘in bu
Latince tümce kırıntısıyla demek istediği şey kestirilebilir:
"Div", "divinum" ("kutsal") ya da
"dives" ("görkemli") anlamına geliyor olmalı; ops,
bereket ve zenginlik tanrıçası Ops olabilir, çünkü Magna Mater "Büyük
Ana" anlamına gelir, ki bu, Kybele'nin sıfatlarından biridir. (ç.n.)
|
Örnek
7
13) Burada açıkça Edgar Allan Poe'nun "Metzengerstein",
"Ligeia" ve "Usher'ların Çöküşü" adlı öykülerine gönderme
yapılmaktadır. (ç.n.)
|
Örnek
8
7) Barton L. St.
Armand, 'The Roots ef Horror in the Fiction of H.P. Lovecraft, Dragon Press,
1977' adlı eserinde, Bram Stoker'ın 'Dracula'smdaki Abbey Carfax ile paralelliğine
dikkati çeker. (ç.n.)
|
Örnek
9
1 5) Lovecraft'ın
verdiği bu bölük pörçük sözcüklerin bazıları yine tahmin edilebilir: "P.
Gatea ve L. Praec . . . vs" özel isim parçaları olmalıdır.
"Temp", muhtemelen templum (tapmak); "dona", dona
(armağan); "pontifı" pontijex (rahip) anlamıııa geliyor olmalı. Atys
için aşağıdaki dipnota bakınız. (ç.n.)
|
Örnek
10
1 6) Catullus'un
genellikle "Attis" şiiri olarak adlandırılan 63. şiirine gönderme yapılmaktadır.
Bu şiir birinci tekil şahıs anlatımıyla, anası ve aşığı olan Kybele'ye tapınma
ayinlerinin delirttiği Attis/A tys'in öyküsünü anlatmaktadır. (ç.n.)
|
Örnek
11
1 9) Piltdown insanı:
1912' de keşfedilen bu fosille Britanya'nın modern insanlığın beşiği olduğu
ileri sürüldü. Bunun önceden hazırlanmış bir düzmece olduğu 40 yıl sonra
kanıtlandı.
|
Örnek
12
24) Lovecraft, kedi
başlı Mısır tanrıçası Bass'ı düşünmüş olmalı, ancak Bass'ın kanatları yoktur.
Mısır tanrılarından sadece birkaçı kanadıdır. Bunlar arasında güneş tanrısı
Re (veya Ra) (atmaca), gök tanrısı Horns (atmaca), savaş tanrısı Mentu (atmaca)
ve Yukarı Mısır' da tapılan Nekhbet (akbaba) sayılabilir. ( ç.n)
|
Örnek
13
26) Dil, arkaik
İngilizce' den ("Sblood thou stinkard . . . "), Orta İngilizce ‘ye ("wolde
ye swynke . . . "), Latince'ye ("Magna Mater. . . "), Gal
diline ("Dia ad aghaidh . . . ") ve ilkel homurtulara doğru
değişmektedir. Amaçlanan şey, anlatıcının aniden evrim basamağının yönünü
tersine döndürdüğünü göstermek olmalıdır. (ç.n.)
|
Öncelikle
çevirmenin kullandığı dipnot türlerine bakıldığı zaman iki farklı dipnot türü
olduğu gözlemlenmektedir. Birincisi çevirmenin dipnot verme gereği duyduğu
kavramlar ile ilgili bilgiler. Bu bilgiler genel bilgiler olup herkes
tarafından bilinen ya da doğruluğu sorgulanmayacak bilgiler. Örneğin, birinci
örnekteki Birinci James ya da ikinci örnekteki Romanesk. Bunlar çevirmenin
kendi fikirleri değil ve doğruluğu kişiden kişiye göre değişen şeyler değil.
İkinci olarak çevirmenin kendi fikir ve düşüncelerini dipnot olarak kullanması.
Bu tür dipnotlarda çevirmen kendi fikirlerini belirtiyor ve aslında yazar
burada şunu demiş olabilir ya da bunu ifade etmeye çalışıyor gibi kendi
fikirlerini dipnot yoluyla okuyuculara aktarıyor. “According to Toury, translation is a text
that occupies a position or fills a slot in the target culture, as well as a
target-language representation of a pre-existing source-language text belonging
to another culture (1995:56). He considers the choice between these two sources
of constraints to be an initial norm. Basically it is the question of a
translator deciding to conform to the norms of the source text and, by
implication, of the source culture, or to those of the target culture.” (Jaskanen,
1999). Çevirmen tıpkı Toury’nin bahsettiği üzere erek kültürün normları
yardımıyla metnini oluşturuyor ve dipnotlar ile okuyucusunun metin içerisindeki
metinlerarası bağlantıları çözmelerini yani deşifre etmesini sağlıyor. Yine
bunun sebebi çevirmenin erek okuyucusunun beklentilerini bilmesi ve dolayısıyla
çeviri eylemine erek kutuplu olarak yaklaşmasından kaynaklanıyor. “Operational
norms direct decisions made during the translating process with respect to
specific levels. Operational norms affect the matrix of the text, the
distribution of linguistic material, and actual verbal formulation. Matricial norms
govern the existence of target language substitute material, its location in
the text, and textual segmentation. Textual-linguistic norms govern the selection
of target language material to replace source text material (Toury 1995: 58-59).”
(Brownlie, s.9). Yine Brownlie’nin ifade ettiği üzere çevirmen erek metin
üzerinde metinsel değişiklikler yaparak okuyucuya metni aktarıyor. Bu durumda
bizim değişikliklerimiz dipnotlar oluyor.
Sonuç
olarak, daha önce bu metnin İngilizcesini okuyan birisi olarak yıllar sonra
tekrardan bir çevirmen gözüyle Türkçe ’sini eleştirmek amacıyla tekrar okudum.
Hasan Fehmi Nemli sayesinde birçok ufak fakat okuyucuların açısından bakıldığı
zaman bu eseri kendi kaynak dilinde okuyan okuyucuların hissettiği ve anladığı
detayları kaçırmış olduğumu fark ettim. Elimizdeki metnin yazınsal bir metin
olduğunu düşünürsek bu aslında çok önemli bir nokta. Bu tür metinlerde çeviri
metni okuyan okuyucuların aslında kaynak metni okuyan okuyucuların alımladığı
ve hissettiği şeyleri hissetmelerini sağlamak gerçekten önemli bir konu. Hasan
Fehmi Nemlinin bu noktada başarılı bir çeviri öncesi ve çeviri süreci
geçirdiğini ve ortaya muhteşem bir eser çıkardığını düşünüyorum. Her ne kadar
zaman zaman kaynak kutup zaman zaman ise erek kutup arasında gidip gelse de bu
çevirinin doğasında olan bir şey. Kendisinin bize kaynak metnin hissettirdiği
duyguları aktarmaya çalışırken bir yandan da yazarın metin ve anlatım yapısına
da sadık kalmaya çalıştığını görebiliyor ve aynı zamanda bunu başardığını
görebiliyoruz. Kendisinin bu çeviri
süresince erek kitlesinin beklentilerini iyi ölçtüğünü ve çeviri sürecini bu
yönde yöneterek ortaya başarılı bir çeviri çıkarttığını söylemek gerekir.
Kaynakça
·
Doğru, Gökhan. "Çevirmenin
Görünürlük Arayışı Üzerine Bir Deneme." Academia.edu. Gökhan Doğru, Web.
14 May 2016.
·
İçöz, Nihan “1940 YILI: TÜRK KÜLTÜR VE
EDEBİYATINDA ÇEVİRİ İLE AÇILAN ÇIĞIR” http://dergipark.ulakbim.gov.tr/
Web. 15. May 2016.
·
Çeviribilimin Temel Kavram ve Kuramları,
Mine Yazıcı
·
Çevirinin ABC’si, Şehnaz Tahir Gürçağlar
·
Jaskanen, Susanna. "On the inside
Track to Loserville, USA : Strategies Used in Translating Humour in Two Finnish
Versions of Reality Bites." Thesis. University of Helsinki, Faculty of
Arts, Department of English., 1999. 3.Translation and Norms (n.d.): n. pag.
Web. 05 May 2016.
<http://ethesis.helsinki.fi/julkaisut/hum/engla/pg/jaskanen/ch3.html>.
·
Brownlie, Siobhan. "Intelligence
Norms." SpringerReference (n.d.): n. pag. 9 Http://www.arts.kuleuven.be/.
Web. 01 May 2016.
<http://www.arts.kuleuven.be/cetra/papers/files/brownlie-1999.pdf>.
·
https://www.imge.com.tr/person.php?person_id=6544