5 Mart 2015 Perşembe

Çok Kısa Bir Hikaye / A Very Short Story - Ernest Hemingway

Çok Kısa Bir Hikâye
            İtalya’nın kuzeylerinde bulunan Padua şehrinde sıcak bir akşamdı. Onu çatıya kadar taşıyarak yukarıdan şehrin dışına bakabilmesini sağladılar. Gökyüzünde kırlangıçlar uçuyordu. Bir süre sonra karanlık çöktü ve ışıldaklar ortaya çıkmaya başladı. Diğerleri aşağıya inerek şişeleri yanlarına aldılar. O ve Luz balkondan aşağıda olanları duyabiliyorlardı. Luz gidip yatağın üzerine oturdu. Onun bu sıcak yaz gecesinde masum bir güzelliği vardı.
            Luz üç ay boyunca gece nöbetine kalmıştı. Kalmasından memnundular aslında. Onun ameliyatını yaptıkları zaman, ameliyat masasını hep Luz hazırlamıştı ve lavman ya da diğer bir arkadaşlarıyla ilgili bir şakaları bile vardı. Anestezi etkisindeyken kendisini ağzından bir şeyler kaçırmamak için hep tutmuştu. Koltuk değneklerine geçtikten sonra sırf Luz yataktan kalkmasın diye bütün ateşleri o ölçerdi. Sadece birkaç hasta vardı ve hepsi biliyordu. Hepsi Luz’u beğenmişti. Uzun koridorlar boyunca geri dönerken hep Luz’u düşünürdü.
            Cepheye dönmeden önce katedral gidip dua etmişti. Etraf loş ve sessizdi ve birkaç tane dua eden insan daha vardı. Evlenmek istiyorlardı fakat evlilik ilanlarını asacak vakit yoktu, hatta nüfus kayıtları bile yoktu. Zaten evli gibiydiler, sadece diğer insanların bundan haberdar olmalarını istiyorlardı, böylece bunu devam ettirebileceklerdi.
            Luz ona birçok mektup göndermişti fakat o mektupların hiçbiri ateşkese kadar eline geçmemişti. Demet halinde gelen on beş tane mektup tarihlerine göre ayırıp sırayla okudu.

Hepsi hastane ile ilgiliydi ve onu ne kadar özlediğinden, onsuz zamanın ne kadar zor geçtiğinden geceleri onun özleminin ne kadar zor olduğuyla ilgiliydi.
            Ateşkesten sonra eve geri dönüp bir iş bulacağına ve böylece evlenebilecekleri konusunda birbirlerine söz vermişlerdi. O iyi bir işe sahip olup New York’a Luz’un yanına gelebilene kadar Luz eve dönmeyecekti. İçki içemeyeceğini ve Amerika’da ki arkadaşlarıyla görüşemeyeceğini anlamıştı. Sadece bir iş bulup evleneceklerdi. Padua’dan Milan’a giden trende Luz’un bir an önce eve gelmek istememesiyle ilgili kavga etmişlerdi.  Milan’daki istasyonda vedalaşmak zorunda kaldıklarında, öpüşmüşler fakat kavgaları henüz bitmemişti. Bu şekilde veda etmek onu rahatsız ediyordu.
            Amerika’ya Genoa’dan kalkan bir vapurla gitmişti. Luz ise Pordonone’a bir hastane açmaya gitmişti. Orası yağmurlu ve kimsesiz bir yerdi ve bir sürü İtalyan arditi’si doluydu. Çamurlu bir yaşam, yağmurlu bir kış, taburun büyük bir kısmı Luz ile birlikte olmuştu, bu Luz’un İtalyanlarla ilk tanışmasıydı. Nihayetinde yazmaya karar vererek bunun sadece geçici bir şey olduğunu anlatmak istedi. Luz üzgündü, onun bunu anlamayacağını da biliyordu, fakat belki bir gün onu kendisini affedeceğini ve ona minnettar olacağını umuyordu. Ve baharda umutsuz bir şekilde evleneceklerini umut ediyordu. Luz onun iyi bir kariyere sahip olmasını umut ediyordu ve ona sonsuz bir güven duyuyordu. Bunun en iyisi olacağını biliyordu.

            Fakat o Luz ile baharda evlenmedi, ya da başka bir zamanda. Luz Chicago’ya yazdığı mektuba hiçbir zaman cevap alamadı. O ise, bir zaman sonra Lincoln parkında taksiyle turlarken güzel bir kızla belsoğukluğu karşılığında güzel vakit geçirdi.

2 yorum:

  1. Çeviri hatalarla dolu, çok yanlış olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çeviriyi öğrencilik hayatımda yaptığım için büyük ihtimal birkaç hata olabilir:))

      Rica edersem hatalardan kastınızın neler olduğunu söyleyebilir misiniz:)?

      Sil